Mikroplastikler (MP)
Mikroplastikler, alt sınırı olmaksızın üst sınırı 5 mm olan sentetik polimerlerdir. Birincil MP ve ikincil MP olarak kategorize edilirler. Birincil MP’ler, üretilmiş pelet uçları ve mikro boncukları içerirken (aşındırıcı parçacıklar, kişisel bakım ürünlerine dahil edilmiştir), ikincil MP’ler büyük plastik artıkların ve sentetik tekstillerin mekanik veya kimyasal parçalanması ile oluşur. Büyük parçalar, MP’lere dönüştükçe, parça sayısı artmakta ve çevre kirliliği riski de artmaktadır. Buna ek olarak, partikül boyutları küçüldükçe, canlılar tarafından kolaylıkla besin maddesi ile karıştırılırlar ve MP’leri yutabilecek organizma sayısı artar. MP’lerin boyut, şekil, yoğunluk, renk ve kimyasal bileşim gibi fiziko-kimyasal nitelikleri, bunların çevrede taşınması ve biyoyararlanımlarını büyük ölçüde etkilemektedir. Genellikle, yüksek yoğunluğa sahip parçacıklar sucul ortamlarda batar ve sediment içerisinde birikim gösterir. Düşük yoğunluklu parçacıklar ise deniz yüzeyinde yüzerek, biyolojik kirlenme, türbülans ve tatlı su kaynaklarına transfere yol açarlar [4]. Bununla birlikte gıda(lar) mikroplastikler yönünden dezavantajlı ürünler grubuna girmeye başlamıştır.
Mikroplastiklerin Kaynakları
MP çöplerin başlıca kaynaklarını; ev, endüstri ve taşımacılık alanlarında kullanım ömrünü tamamlamış büyük plastiklerin, çevrede parçalanmasıyla oluşan partiküller ve kanalizasyon-atık su arıtma tesisleri gibi değişen antropojenik aktiviteler oluşturmaktadır [4].
Kozmetikte ve sağlık ürünlerinde kullanılan, çapları 5 mm’den küçük polietilen ve polipropilen plastiklere mikroboncuklar denilmektedir. Birçok sağlık ve çeşitlilik arz eden kozmetik üründe (diş macunları, rimel, peeling ve yüz temizleme jelleri, deodorant ve güneş kremleri, şampuan ve sabunlar, eyeliner, dudak parlatıcısı, vb.) bulunmaktadırlar [3].
Mikroplastik oluşumuna neden olan bir diğer kaynak da çamaşır yıkanırken, plastik malzeme içeren tekstil ürünleri ve deterjanlardan suya karışan plastik lifler ve parçacıklardır [3].
Mikroplastiklerin Parçalanmaları
Sucul ortamlarda, özellikle denizlerin dalgalarıyla kıyılara taşınıp yığılan, sahillere ve plajlara atılan makroplastikler güneş ışığının (UV-A) fotooksidasyon etkisi ile hızlı bir şekilde mili, mikro ve nano ölçeklere parçalanmaktadır. Thompson (2017) tarafından yapılan bir araştırmada, Orchestia gammarellus türünden amfipodların (karidese benzeyen ve Avrupa sahil sularında yaygın görülen kabuklular) naylon torba parçalarını yediği görülmüş ve tek bir torbayı 1,75 milyon mikroskobik parçaya ayrıştırdıkları gözlemlenmiştir [3].
Gıdalarda Mikroplastik Varlığı
Deniz Ürünlerinde Mikroplastikler
Mikroplastikler fiziksel özellikleri sebebiyle hem su yüzeyinde asılı kalabildiği hem de suda batabildiği ve de çok daha küçük parçalara ayrılabildiği için denizler ve okyanuslar boyunca yayılım göstermiş durumdadır. Kıyılarda, açık denizlerde, kutuplarda, denizdeki çökeltilerin içerisinde olmak üzere her yerde mikroplastikler bulunmaktadır. Bu nedenle su ekosistemine dahil olan her tür canlı değişen oranlarda mikroplastik kirliliği ile karşı karşıya kalmaktadır [2].
Mikroplastikler çok yaygın olmasının yanı sıra görünüm ve boyut olarak planktonlara benzediğinden ötürü pek çok sucul canlı tarafından yenilmektedir. Plastik mikropartiküller esas olarak hayvanların gastrointestinal kanalında birikim gösterir. Uygun bir şekilde tüketilmeden önce balığın sudan arındırılması mikroplastiklere doğrudan maruz kalmayı en aza indiren yaygın bir uygulamadır. Mikroplastikler sucul organizmaların bağırsaklarında biriktiği ve de bağırsakların tüketim öncesi çıkarıldığı için insan sağlığı üzerinde doğrudan etkisinin olmayacağı bildirilmektedir. Ancak çıkarılan bağırsakların hayvan yemlerine katılması sebebiyle dolaylı yoldan da olsa insan sağlığını etkileyeceği belirtilmiştir [2].
Bununla birlikte, istisnalar arasında sardalya, hamsi, bütün olarak yenen bir dizi küçük boyutlu tatlı su balığı gibi küçük pelajik balık türleri, kabuklular (karides) ve ekinodermler (deniz kestaneleri) bulunur. Çift kabuklular da özellikle endişe vericidir. Çünkü gastrointestinal sistem de dahil olmak üzere tüm hayvan (sindirim sistemi ile beraber) tüketilmektedir [2].
Midye çok geniş bir alana dağılmış halde yaşadığı ve çok çeşitli şartları tolere edebildiği için mikroplastik çalışmalarında indikatör olarak seçilen organizmalardan biridir [2].
Bu konuda ülkemizde kısa zaman önce yapılan bir araştırmada (Gedik ve Eryaşar, 2020) Türkiye’nin kıyı şeridinin %76’sını kapsayan şekilde (Karadeniz, Marmara Denizi ve Akdeniz) 23 farklı noktadan toplanan midye örnekleri incelenmiştir. Toplanan 342 midye örneğinde toplamda 222 adet mikroplastik parçacığı tespit edilmiştir. Bu mikroplastiklerin %67.6’sını parçacıklar, %28.4’ünü lifler, kalan kısmını da filmler oluşturmuştur. Tespit edilen parçaların polimer türlerine göre dağılımında ise PET, PP ve PE öne çıkmıştır. Çalışmada her lokasyondaki örneklerde mikroplastik saptanırken denizler arasında anlamlı bir farklılık olmadığı görülmüştür. Deniz ürünleri arasında yumuşakçaların en yüksek mikroplastik konsantrasyon dağılımına sahip olduğunu belirlenmiştir. Bu yüzdeler, kabuklular için bulunan konsantrasyonlardan yaklaşık dört kat daha yüksek olup balıklardan ise 40 kat daha yüksek seyretmektedir. Bu farklılık organizmaların beslenme ekolojisine ve mikroplastiklerin çevresel dağılımına bağlanmıştır [2].
Balda ve Şekerde Mikroplastikler
Almanya’da yapılan ve Almanya, Fransa, İtalya, İspanya ve Meksika’dan temin edilen 19 bal örneğinde yapılan çalışmada (Liebezeit ve Liebezeit, 2013), tüm numunelerde değişen oranlarda lifler ve parçacıklar tespit edilmiştir. Araştırmacılar, balda bulunan bu mikroplastiklerin arılar tarafından kovana taşınmış olabileceğini veya balın işlenmesi sırasında meydana gelen bir bulaşma sonucu bala geçmiş olabileceğini belirtmişlerdir. Her iki durum da muhtemeldir ve aynı anda gerçekleşmiş de olabilir. Araştırmacılar aynı çalışmada şeker örneklerinde de mikroplastik belirlemişlerdir. Rafinasyon geçiren numunelerde saydam ve renkli lifler ile parçacıklara rastlanmıştır. Rafine edilmemiş şeker örneklerinde ise bu sayı daha fazladır. Kilogram başına 560 lif ve 540 parçacık bulunduğu raporlanmıştır [2].
Tuzda Mikroplastikler
Gündoğdu (2018) tarafından yapılan bir çalışmada, deniz, kaya ve göllerden elde edilen gıda tipi tuzlarda mikroplastikler için miktar araştırılmıştır. Çalışılan 5 farklı tuz markasında da mikroplastik bulunurken en yüksek kirlilik kilogram başına 46 parça ile deniz tuzunda tespit edilmiştir. Kaya tuzundaki niceliklerin nispeten daha düşük olduğu ve sebebinin de kaya tuzuna mikroplastiğin tek bulaşı kaynağının işleme aşaması olduğu bildirilmiştir [2].
Poşet Çayda Mikroplastikler
Kanada’da yapılan bir çalışmada (Hernandez ve ark, 2019), sıcak suda bekletme sonrası poşet çayın ambalaj materyalinden suya geçen mikroplastik miktarı incelenmiştir. Dört farklı markanın kullanıldığı araştırmada çayın kendisinden gelen mikroplastikler değerlendirilmemiş, yalnızca ambalaj materyalinden suya geçen mikroplastik miktarı hesaplanmıştır. Bu amaçla ambalaj materyalleri kesilerek çay örnekleri çıkarılmış ve sadece ambalajlar sıcak suya (95°C, 5 dakika) daldırılarak bekletilmiştir. Ardından mikro ve nano parçacıkların tespiti elektron mikroskobu kullanılarak gerçekleştirilmiştir. Poşetlerin ve süzüntünün kimyasal kompozisyonunun saptanması için Fourier Dönüşümlü Kızılötesi Spektroskopisi (FTIR) ve X-Işını Fotoelektron Spektrometresi tekniklerinden yararlanılmıştır. Çalışma sonucunda bir plastik çay poşeti ile hazırlanan çay bardağı başına plastik yükün 16 μg olduğu öngörülmüştür. Ayrıca çay poşeti oda sıcaklığında demlendiğinde çok daha az parçacığın salındığı görülmüştür. Bu faaliyet mikroplastiğe maruz kalma noktasında ambalaj materyalinin kendisi ve kullanım koşullarının ne kadar etkili olduğunu göstermiştir [2].
Mikroplastiklerin İnsan Sağlığı Üzerindeki Etkileri
Plastik materyallerin değişen koşullarda parçalanmaları sonucu insan vücuduna etki mekanizmaları, potansiyeli partikül boyutu ve maruz kalma konsantrasyonu ile ilişkilidir. Örneğin; partikül boyutunun 150 μm ve daha küçük olması oluşan partikülün mukozal bariyerden geçebileceğine işaret ederken, 1,5 μm’den daha küçük partikül boyutları daha derin dokulara nüfuz edebilmektedir [1].
İnsanlar açısından mikroplastiklere maruziyet çok yönlü olarak şekillenebilmektedir. Bunlar genel olarak; inhalasyon (solunan havadaki mikroplastik varlığı; şehir tozu, toz sentetik kauçuk materyaller vb.), oral yol ve cilt teması (sentetik tekstil ürünleri) olarak gruplandırılabilir. Bunun yanı sıra kontamine deniz ürünleri tüketimi, diğer yiyecek türleri ve mikroplastik ile kirlenmiş içme sularının tüketimi, gastrointestinal sisteme partiküllerin doğrudan geçiş yolunu oluşturmaktadır. İnsan derisi mikroplastik ve diğer kirleticilerin bu süreçte vücuda penetrasyonunu engelleme yeteneğine sahipse de açık yaralar, ter bezleri, saç derisi gibi muhtemel yollardan mikroplastik geçişi ortaya çıkmaktadır [1].
Ayrıca mikroplastikler pek çok canlının farklı boyutlarda dolaşım sistemlerine dâhil olabilmektedirler. Yapılan çalışmalarda mikroplastiklerin insanlar (parçacık boyutu 0,2-150 µm), kemirgenler (30-40 µm), tavşanlar (0,1-10 µm) ve köpeklerde (3- 100 µm) lenf ve dolaşım sistemine translokasyon kapasitesine sahip olduğu bildirilmektedir [1].
Ezcümle, mikroplastik olarak atfedilen maddelerin insan sağlığında ne tür bir değişime yol açacağı veya tetikleyeceği net olarak bilinmemektedir. Ancak yapılan hayvan deneylerinde bu maddelerin kan dolaşımına karışarak karaciğer, böbrek, bağırsaklar ile beyinde yoğunlaştığı ve bu dokularda oksidatif strese, inflamasyona yol açtığı saptanmıştır [3].
Kaynakça
[1] Akçay, S., Törnük, F. & Yetim, H. (2020). Mikroplastikler: Gıdalarda Bulunuşu ve Sağlık Üzerine Etkileri. Avrupa Bilim ve Teknoloji Dergisi, 20, 530-538.
[2] Atakan, O., Yüceer, M., Caner, C. (2021). Mikroplastikler ve Gıda Güvenliği. Akademik Gıda, 19(4), 433-44.
[3] Önder, S., Günal, Ç., Dinçel, A. (2020). Plastikleri Attığımızda Ne Oluyor? Mikroplastikler. Ulusal Çevre Bilimleri Araştırma Dergisi, 3(4),181-186.
[4] Şimşek, İlker. (2021). Besin Zincirinde Mikroplastikler.