Postbiyotikler ve Paraprobiyotikler

Resim 1. İnsan gastrointestinal sistemi, sindirimde, immünolojide ve muhtelif hastalıkların oluşumunda kritik rol oynayan zengin, karmaşık bir mikrobiyota barındırır.

Probiyotik sözcüğü Yunanca kökenli olup “pro” ile “biotic” kelimelerinin bir araya getirilmesiyle oluşan ve “yaşam için” anlamına gelen bir terimdir. FAO ve WHO tarafından ise, “Yeterli miktarda vücuda alındıklarında insan sağlığı üzerinde olumlu etkiler gösteren canlı mikroorganizmalar” şeklinde tanımlanmaktadır.

Ticari gıda üretiminde sıklıkla Bifidobacterium spp., Lactobacillus spp., Lactococcus spp., Leuconostoc spp., Streptococcus spp., vb. laktik asit bakterileri ile Saccharomyces spp. olmak üzere mayalar, probiyotik mikroorganizmalar olarak kullanılmaktadır.

Probiyotik olarak belirlenen suşların öncelikle toksin üretmeyen ve güvenilir (GRAS statüsündeki) mikroorganizmalardan seçilmiş olmaları gerekmektedir. Bir mikroorganizmanın probiyotik olarak gıdada kullanılabilmesi için; tercihen insan orijinli olması, patojen olmaması, mide asidine ve safra tuzunu tolere edebilmesi, bağırsak mukozasına yapışabilmesi/tutunabilmesi, gastrointestinal sistemde kısa süreli de olsa yaşamını sürdürebilmesi, antimikrobiyal nitelikte bileşikler üretebilmesi (H2O2, laktik asit, asetik asit, nisin vs.) antibiyotik direncinin olmaması-antibiyotik direncini aktaran genlerin bulunmaması, bağışıklık sistemini uyarması, metabolik etkiler gösterebilmesi, (kolesterol asimilasyonu, laktaz aktivitesi, vitamin üretimi) ve teknolojik proseslere dayanıklı olması beklenmektedir [1].

Probiyotiklerin potansiyellerinden yararlanabilmek için bulunduğu gıdada en az 106 -107 kob/g-ml düzeyinde bulunması gerektiği ve probiyotik etki için günlük olarak yaklaşık 106 -109 kob/g düzeyinde alınması gerektiği kabul edilmektedir. Bu durum sağlandığında görülmesi beklenen ve istenen faydalar şu şekilde sıralanabilmektedir:

  • Bağırsaklarda istenmeyen bakterilerin kontrol altına alınması ve bağışıklık sisteminin direncinin artması,
  • Kabızlık sorununu ve ağız kokusunun giderilmesi,
  • Antibiyotik kullanımına bağlı olarak doğal florası bozulan bağırsakların dengelenmesi,
  • B grubu ve K vitaminlerinin üretimleri ve emilimleri,
  • Kalsiyumun bağırsaklardan absorpsiyonu ile kemik erimesinin (osteoporoz) önlenmesi,
  • Patojenlerin neden olduğu enfeksiyonların yavaşlatılması,
  • İdrar yolu enfeksiyonlarına ve turistik gezilerde ishale sebep olan E.coli bakterisinin gelişiminin engellenmesi,
  • Alerji belirtilerinin hafifletilmesi,
  • Cilt görünümünün iyileştirilmesi vb. [2]

Prebiyotikler

Prebiyotikler, sindirilmeden kalın bağırsağa geçen ve Bifidobacterium ve Lactobacillus gibi probiyotiklerin büyümesini, aktivitesini ve sayısını seçici bir şekilde uyaran bileşiklerdir. Bir nevi probiyotikler için besin görevi görmekte prebiyotiklere örnek olarak; laktuloz inülin, oligosakkaritler (maltoz, soya, ksiloz), oligofruktoz ve galaktoz içeren galaktooligosakkaritler (kurubaklagiller) verilebilir.

Probiyotik ve prebiyotiklerin beraber kullanılması durumunda ortaya çıkan ürünler ‘simbiyotik’ olarak adlandırılır. Simbiyotik gıdalar, probiyotiklerin etkinliği ve kolonizasyonunu sunduğu prebiyotik kaynak ile destekleyen sinerjist bir oluşumdur [1][3].

Unutulmamalıdır ki, probiyotiklerin aksine, prebiyotikler canlı değillerdir!

Postbiyotikler

Postbiyotikler, canlı probiyotik mikroorganizmalar tarafından üretilen veya hücre yıkımından sonra konağa herhangi bir fizyolojik fayda sağlayan biyoaktif çözünür faktörler (ürünler veya metabolik yan ürünler) olarak tanımlanmaktadır. Çözünebilir, cansız bakteri ürünleri olan postbiyotiklerin konakçı üzerinde biyolojik aktiviteleri olduğu bilinmekte ve besinsel kompozisyonu zenginleştirilerek fonksiyonel hâle getirilmiş zenginleştirilmiş gıdalarda bulunabileceği belirtilmektedir [4].


Postbiyotikler; hücre yüzeyi proteinleri, bakteriyel enzimler ve peptitler, teikoik asitler gibi bakteriler tarafından üretilen metabolitleri, peptidoglikan türevli nöropeptidleri, polisakkaritleri ve laktik asit gibi organik asitleri içerebilmektedir.

Teknolojik olarak postbiyotik tercihinin probiyotiklere göre önemli avantajları vardır. Bunlar arasında daha uzun raf ömrü, antibiyotik direncine sebebiyet vermeme, tanımlanmış kimyasal bileşim ve güvenliğe sahip olmaları, pratik kullanım ve depolama imkânı, geniş pH ve sıcaklık skalalarında daha yüksek stabilite göstermeleri ve spesifik olarak antimikrobiyal etkiye sahip olmaları sayılmaktadır.

Gıda endüstrisinde postbiyotiklerin kullanımı; biyofilmlerin giderilmesi, antimikrobiyal ve antioksidan etkinin kazandırılması, gıdalarda bulunan kimyasal kontaminantların (ağır metal, mikotoksin, vb.) parçalanması, gıda kaynaklı patojenlerin yok edilmesi ve yenilebilir kaplama materyali olarak değerlendirilmesi gibi güncel uygulamalara izin vermektedir [5].

Paraprobiyotikler

Paraprobiyotikler yeterli tüketiminde insan sağlığına katkıda bulunan, canlı olmayan mikrobiyal hücreler (bozulmamış veya parçalanmış) veya işlenmemiş hücre özütleridir.

Paraprobiyotik olarak değerlendirilecek hücrelerin, hücresel bütünlüğünün bozulmaması ve geçirdiği dönüşüm faaliyetlerinin bilinmesi karakterize edilebilmesi için gereklidir.

Paraprobiyotikler; alkolün sebebiyet verdiği karaciğer hastalıkları, solunum yolu rahatsızlıkları, diyare, bağırsak inflamasyonu ve bağırsak mikrobiyotasının bakteriyel translokasyonunu modüle etmek gibi farklı amaçlar için denenmiş ve literatürde olumlu etkiler göstermiştir. İlaveten laktoz intoleransının azaltılması, diş çürüğünün iyileştirilmesi, yaşlanma belirtilerinin yavaşlatılması ve kanser hücrelerinin büyümesini kontrol etmesi gibi ek faydaları olduğuna da işaret edilmektedir.

Cansız hücrelerin eldesinde kullanılan inaktivasyon metotlarının incelendiği bir araştırmada, bakteriler 60°C’de 2 saat ısı şoku, 2.5 saat boyunca UV uygulaması ve formalin (%1 v/v) maruziyeti olmak üzere 3 farklı yöntem ile inaktive edilmiştir. Çalışma sonunda, ısıl işlem uygulanan formun en iyi sonucu verdiği belirtilmiştir [4].

‘Postbiyotikler ve Paraprobiyotikler’ hakkında sormak istediklerinizi yorumla bize ulaştırabilirsiniz.

Bilimsel daha çok yazı için linke tıklamanız yeterli.

Kaynakça

[1] Bilginer, H., Çetin, B. (2019). Probiyotikler ve Belirlenmelerinde Kullanılan In Vitro Testler. Atatürk Üniv. Ziraat Fak. Derg., 50(3), 312-325.
[2] Aksu, F.Y., Altunatmaz, S.S., Kahraman, T. (2010). Probiyotik Gıdalar ve İnsan Sağlığı Üzerindeki Etkileri. ABMYO Dergisi, 19, 90-94.
[3] Sak, D., Soykut, G. (2021). Biyotikler Ailesinin Yeni Üyesi Postbiyotikler. Genel Sağlık Bilimleri Dergisi, 3(3), 259-272.
[4] Uğur, E., Bektaş A., Ulusoy, M., Öner, Z. (2021). Paraprobiyotikler, postbiyotikler ve sağlık üzerine etkileri. GIDA, 46(2), 428-442.
[5] İçier, S., Güzelcan, C., Hıdır, Ş., Kaplan Türköz, B. (2021). Postbiyotikler ve gıda endüstrisinde kullanım alanları. GIDA, 47(2), 252-265.

Yorum bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site reCAPTCHA korumasındadır. Google Gizlilik Politikası ve Hizmet Şartları geçerlidir.